SPK Mevzuatı Öncesi Türkiye’de Forex Piyasası
Bugünkü forex piyasalarını anlamak için Türkiye’de uygulanan ekonomi ve kur politikalarına kısaca yer vermek yararlı olacaktır.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasından 1980 yılına kadar uygulanan ekonomi politikasına genel olarak “İthal İkameci Kalkınma Politikası” uygulamaları hakim olmuştur. Ancak bu uygulamalar, dönem dönem farklı yöntem ve şiddetlerde
uygulanmıştır. 1923-1929 döneminde serbest piyasa koşullarına uygun bir kalkınma politikası denenmişse de başarılı olunamamıştır. Çünkü, hem Lozan Antlaşmasının etkileri vardır hem de halkın yorgun ve yoksul olması bu politikaların başarısını engellemiştir. I. Dünya savaşı, Balkan Savaşı ve Kurtuluş savaşına giren halk çok yorgundur. Osmanlı döneminden gelen etkilerle de özellikle yerli müteşebbis yok denecek kadar az, sermaye ve teknoloji yetersizdir. Bütün bunlar serbest piyasa
kurallarıyla yönetilmeye çalışılan ekonomide başarı sağlanmasını engellemektedir.
Finansal liberalleşme sürecinde piyasa odaklı politikalara ağırlık verilmesi çabalarının ilk adımı döviz kuru rejiminde yapılan değişiklikler ile atılmıştır. 1980 öncesinde uygulanan sabit döviz kuru rejiminde Türk lirasının değeri hükümet tarafından değişen ekonomik koşullara göre belirleniyor ve ayarlanıyordu. Ne var ki,ayarlamalarda meydana gelen gecikmeler Türk Lirasının bazı dönemlerde belirgin şekilde ve aşırı ölçüde değerlenmesine neden olmaktaydı. Bu nedenle Ocak 1980’de uygulamaya konulan istikrar programıyla daha gerçekçi ve esnek bir döviz kuru politikası yürütülmeye başlanmıştır. Böylece Türk lirasının diğer para birimleri karşısındaki değeri önemli oranda düşürülmüş ve kara borsanın varlığını da engelleyen tek bir geçerli kur oluşmuştur. Mayıs 1981 itibariyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası günlük kur ayarlamalarına başlamıştır (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası,1970’li yıllar boyunca hükümet mevduat ve kredi faiz oranlarını doğrudan
kontrol etmiştir. Ancak, 1970’lerin sonuna doğru hızla artan enflasyon nedeniyle reel faiz oranları eksiye dönmüştür. Bu nedenle finansal fonlar bankacılık sisteminden çekilip hızla paralel finansal piyasalara ve dövize kaymaya başlayınca Ocak 1980’de mevduat ve kredi faiz oranlarına konulan tavan değerler kaldırılmıştır. Faiz oranları üzerindeki devlet denetiminin kaldırılmasıyla amaçlanan, tasarrufları finansal sisteme çekilmesi ve finansal kuruluşlar arasındaki rekabeti artırılması ile finansal sektörün derinleşmesini sağlamaktı. Ne var ki belli başlı büyük bankalar aralarında bir “centilmenlik anlaşması” imzalayarak faiz oranlarındaki artışı engellemek için ortak bir faiz oranı belirleme kararı almışlardır.
24 Ocak 1980 kararlarına kadar, izlenen politikalarla devletin dayanıklı ve dayanıksız tüketim malları ile ara ve yatırım malları üretimini gerçekleştirerek ekonomiyi hem geliştirme hem de kısmi bir otonomiye kavuşturma hedeflenmiştir.Ancak dış rekabetten koruyan, iç pazarı hedefleyen üretim felsefesi ve kalite ve maliyet etkinliğinde bir referans değerler sisteminden fiilen yararlanılamaması nedeniyle, ithal ikameci olarak nitelenebilecek iktisadi devletçilik modeli başarısız olmuştur.Türkiye’de fonların büyük bir kısmı bankacılık kesiminde toplanmakta ve burada kullananlara aktarılmaktadır. Oysaki bu kesim 1970’li yıllardan faizlerin kural olarak serbest bırakıldığı Temmuz 1980’e kadar hızlı enflasyon nedeniyle birikimleri negatif reel faizle bünyesinde toplamış ve ödünç alanlara sıfır veya çok düşük reel faizlerle aktarmıştır. Bunun içindir ki o dönemlerde, bankalar sistemin yüksek aracılık maliyetlerine ve karlarına karşın, bu kesimden fon sağlamak bir ayrıcalık haline gelmiştir. Sonuçta örgütlü finansal kesimde, birikim sahipleri genellikle net sermaye kaybına uğramış, buna karşın bu kesimden fon kullananlar önemli rantlar elde etmişlerdir.Türkiye’de bulunan büyük fon sahipleri 1980’lı yılların başlarından itibaren bu piyasayı yatırım aracı olarak kullanmaya başlamışlardır. Bu yıllarda, Forex piyasalarında işlemler sadece telefon aracılığıyla yapılabilmekteydi. Bu sebeple; Türk yatırımcıları arasında Forex piyasasının yaygınlaşması, 1990’lı yıllarda teknolojinin gelişimi ve yatırım yapılabilmenin kolaylaşmasına kadar sürmüştür.1990’lı yıllarda; Yurt dışı kaynaklı şirketler, Türkiye’de ofisler açmaya ve Türk yatırımcısını piyasa ile tanıştırmaya başladıklarında, ofislerde çalışacak vasıflı elemanları bulmakta oldukça zorluk çekmişlerdir. Çünkü gerçek anlamda bu piyasayı bilen ve bu piyasada çalışabilecek iş gücü Türkiye’de mevcut değildi. Bu durum ilk zamanlar büyük bir sıkıntı meydana getirmişse de, şirketler bu durumu hemen fırsata çevirmeyi başarmışlardır. Bu aşamada iş garantili eğitimler vermeye başlanmış ve böylece hem eğitimlerden kar sağlamayı amaçlamış, hem de istedikleri tarzda çalışan yetiştirmeyi başarmışlardır. En önemlisi; eğitim alan kişiler sayesinde forex piyasasının tanıtımı kısa sürede hızlı bir biçimde yayılmaya başlamıştır.
Türkiye’de faaliyete başlayan uluslararası şirketler, Türkiye’de çeşitli otellerde,okullarda ve derneklerde seminerler vererek forex piyasasının tanıtımını yapmaya başlamıştır. Bu piyasanın cazip taraflarını göstererek, seminere katılan kişilerin yatırım yapmalarını amaçlamışlardır. Elbette bu seminerlerde; forex piyasasının kar ettiren bir piyasa olduğu, paranızın misliyle işlemler yapma fırsatı verdiği, hafta içi 24 saat açık olduğu, kar etmek için saatin bir öneminin kalmadığını ve hem alış, hem de satış yapılabilineceği anlatılmıştır. Bu seminerler sırasında bir konu ise, gerekli özen verilmeden geçilmiştir; forex piyasasında risk unsuru… Yatırımcılar için oldukça cazip bir fırsat kapılarına kadar gelmiş ve sermayelerini katlama imkanları doğmuş ve böylelikle ekonomiden anlayan anlamayan herkes, bütçesi kadar yatırım yapmaya başlamış, sonuç olarak hiçte azımsanmayacak bir kitle oluşmuştur.
Forex piyasasında; yatırımcıların karlılığı bakımından değerlendirme yapılacak olursa, ilk sırayı Japon yatırımcıların aldığı görülmektedir. Bunun en temel sebebi;
Japonya’da forex piyasalarına yönelik verilen eğitimler olduğu bilinmektedir. Bu eğitimler, en az iki yıl sürmekte olup, bu atölye eğitimleri sırasında hem piyasanın riski gerekli önem verilerek anlatılmış, hem de yatırımcı gerçek anlamda bir piyasa görüşü verilmesi amaçlanmıştır. Ancak Türk yatırımcısı, 90’lı yılların ortasında tanıştığı piyasaya çok hızlı -yani bilinçsiz- bir giriş yapmıştır.
Türkiye’de ilk faaliyet göstermeye başlayan forex şirketleri genel olarak; İstanbul Kapalı Çarşı ‘da ofisler açmaya başlamış ve İstanbul’un finans kalbi olan Tahtakale’ye hakim olmaya, burada ki yatırımcı potansiyeline ulaşmaya çalışmışlardır. Bu stratejileri de başarılı olmuştur. Ancak bu noktada önemli bir parantez açmak gerekirse; borsayla uzun yıllar uğraşmış, tecrübeli veya eğitimli bir kişi bu bilgilerini forex piyasalarında kullanması mümkün değildir, çünkü iki piyasa birbirinden çok farklıdırlar. Tahtakale’de ki borsa yatırımcılarına, bu işin cazibesinden bahsedilmiş ve yatırımcı olarak şirket bünyesine dahil edilmiştir.
Çok kısa bir süre zarfında; ekonomi ile ilgilenen veya ilgilenmeyen kişiler, forex piyasasına yatırımcı olarak dahil edilmiştir. 2000$ ile 50000$ arasında açılanhesaplarile kısa sürede işlem yapılmaya başlanmıştır. Bu aşamada birkaç günlük eğitimler verilerek; yatırımcılara, hem platform anlatılmaya çalışmış, hem de nasıl para kazanacakları gösterilmiştir. Ancak elbette ki, birkaç günlük eğitim ile forex piyasasında başarıya ulaşmak imkansız olduğu için, birkaç günlük eğitim alarak piyasaya giriş yapanlar bu piyasada başarısız olmuştur.
İlk dönemde yatırımcı bulmak için forex piyasasının cazip taraflarından bahseden şirketler; büyük miktarda yatırımlar yapılmasının ardından; piyasa yapıcı olarak bu hesapları bir havuzda birleştirmiş ve kaybedilen bütün meblağlar, şirketin kar hanesine işlenmeye başlanmıştır. Bilinçsiz bir şekilde, yüksek miktarlarla fonlama yapan yatırımcılar, sermayelerini kısa süre içerisinde eritmiştir.
Forex piyasasının, Türk yatırımcısı ile tanışma serüveni ne yazık ki üzücü başlamış, ancak daha sonrasında yatırımcılar bu işin gerçekten kar sağlamak yolunda atılabilecek güzel bir adım olduğunu ama bu adımı atmadan önce, bu işin eğitiminin alınması gerektiğini fark etmişlerdir. Elbette işin eğitim kısmı biraz geç fark edilmiş ve ne yazık ki; eğitimin gerekliliğini yaşanılan bu kötü deneyimlere rağmen halen yeteri kadar anlaşılamamıştır. Hatta aradan geçen onca yılda, bilinçsiz binlerce kişinin bütün sermayelerini kaybetmelerine rağmen, hala eğitimsiz ve bilinçsiz bir şekilde, kulaktan duyma bilgilerle yatırım yapanlar ve yeni forex zedelerin sayısı artarak devam etmektedir.
Türkiye piyasasına girmiş olan forex şirketleri, piyasa yapıcı olarak faaliyet göstermeye başlamıştır. Piyasa yapıcılık; yapılan işlemlerin gerçek piyasaya çıkarılmaması ve riskin şirket tarafından üstlenilmesi manasına gelmektedir. Yani eğer yatırımcı zarar ederse şirket kar edecek, eğer yatırımcı kar ederse şirket zarar edecek demektir. Bu durumda; Türkiye’de hali hazırda ki yatırımcılar forex piyasalarını tam manasıyla öğrenmedikleri için, yapmış oldukları işlemlerin ardından zarar edecekler ve böylelikle forex şirketleri, yatırımcıların yapmış oldukları bu zararlardan kar etmiş olacaklardır.
Türkiye’de faaliyet göstermeye başlayan Forex şirketlerinin uygulamış olduğu politika başarılı olmuş, bilinçsiz Türk yatırımcısının yapmış olduğu zararların ardından,şirketlerin yüksek karlara ulaştığı gözlemlenmiştir. Elbette yatırımcılar fonlamayı yurt dışında bulunan hesaplara yaptıkları için; ülke ekonomisinin bu durumdan kaynaklı ettiği zararının boyutu gün geçtikçe büyüdüğü gözlemlenmiştir.
Türk yatırımcısı; forex piyasasına bilinçsizce giriş yapıp zararlar etmiş olsa da,
forex piyasasının yatırım yapılabilir bir piyasa olduğu gerçeğinden uzaklaşmamıştır.
Forex piyasasının eğitimini alıp yola koyulan yatırımcı kitlesi, elbette forex şirketlerinin karını düşürmüşlerdir. Sonuç olarak forex şirketleri; yatırımcıların kayıplarından kar ettikleri için, zarar etmeyen bir yatırımcı, şirketin karını düşürmektedir. Artık yatırımcılar güzel miktarlarda para kazanmakta, forex piyasası Türkiye’de çığ gibi büyüyen bir yatırımcı kitlesine ulaşmaktadır. Bu kadar yatırımcı olması forex şirketlerinin işine gelen bir durumdur elbette ama yatırımcılar bilinçli ve yaptıkları işlemler karlı olunca işin seyri değişmeye başlamıştır. Forex şirketleri artık
yatırımcıların zarar etmelerinden kaynaklı, kar etme stratejilerinde sekmeye uğramaya başlamışlardır .
Forex şirketleri; yatırımcıların kar etmemeleri adına, ekranda oluşan fiyatları
değiştirerek, yapılan işlemlerden zarar edilmesini sağlamaya başladılarsa da,
yatırımcılar kısa süre içerinde bu durumu fark etmişlerdir. Elbette durum fark edilene
kadar; şirketler yine yüksek miktarda karlar elde etmişlerdir.
2000’li yılların başında Türkiye’de ilk defa, bir forex şirketine dava açılınca, artık
forex piyasası haber niteliği taşımaya başlamış, bu dava medyanın dikkatini çekmiştir.
Haber siteleri ve kanalları bu dava hakkında bilgiler vermiş, ardından forex şirketleri
tarafından mağdur edilen yatırımcıların büyük bir çoğunluğu haklarını aramak üzere
mahkemelere başvurmuştur.
Forex şirketleri hakkında açılan davalarla ilgili, ne yazık ki kanunlarda olan
boşluklardan ve paraların yurt dışına yollanmış olmasından ötürü, herhangi bir sonuç
çıkmamış, birçok yatırımcı mağdur olduklarıyla kalırken; Türkiye’de faaliyet gösteren
forex şirketleri ise, ya bulundukları ofisleri kapatıp gitmiş ya da isim değişikliği yapıp,
kendilerini aklamaya çalışmışlardır. 2011 yılına kadar, forex şirketleri, Türkiye’de
faaliyet göstermeye devam etmişlerdir. Bu süre zarfında; Türkiye’de oluşan yatırımcı
potansiyelini fark eden, dünyanın büyük forex şirketleri de Türkiye’de ki pazara dahil
olmuşlardır. Elbette bütün bu yapılanlar, Türkiye’de, forex piyasasının yanlış
tanınmasına ve yatırımcıların sanki bütün forex şirketlerinin güvensiz olduğunun
algısına kapılmasına neden olmuştur. 2011 yılına kadar devam eden bu güvensiz ortam, sayısız dava ve şikayetin yanı sıra, defalarca medyada haber olarak
kalmış ve bütün bunların yanında; yurt dışına çıkan paranın da önü bir türlü
kesilememiştir.